Bu yazıyı yazmaya başlangıçta çok tereddüt ettim. Sıkıcı olur mu, ne alaka, her şeyi de yazmazsın gibi fikirler beynimde döndü. Ama bu sayfayı açma düsturum her şeyi ama her şeyi gönlümce yazmak, içimi boşaltmak olduğu için yaz be ne olacak dedim. Bu sayfa orta oyuncunun tabureyi yere koyup etrafına insanları toplaması ve kendisinin başından geçen olayları anlatması gibi olması beni mutlu ediyor.
İş yerinde molalarda koştur koştur sigaraya çıkar ayak üstü muhabbet ederdim arkadaşlarımla. Çalışırken aklım sadece sigarada olur sık sık saate bakardım. Paketimdeki sigaraları sayıp kaç molamın kaldığını hesap ederdim. Hatta şu an en yakın arkadaşlarımla tanışma sebebim bahçede sigara içme vesilesiyle olmuş idi. Molalarda aklıma gelen tek şey sigaraydı. Sigara içmeyen insanlara oldukça şaşırıdım. Acaba molalarda ne yapıyorlar, nasıl vakit geçiriyorlar diye düşünürüm.
Çocukluğumda ilk sigara görmem hayal meyal babamın göğüs cebinde olan sigara paketiydi. Ağzında belki bir kaç defa görmüştüm. Kendisi bağımlı değildi biliyordum zira nadir aralıklarla görüyordum zaten sonraları hiç daha görmedim. İlerleyen yıllarda sorduğumda “seni doktora götürdük etrafında sigara içersek sana çok zararı olurmuş” cevabını almıştım.
Kime sorsam “kaç yaşında sigaraya başladın?” diye herkes lise de orta okulda başladım derdi. Orta bire gidiyordum. Evde kuzenimle odamda oturuyorduk. Birden cebinden bir sigara paketi çıkardı. Ben bunu içeceğim dedi. Benim olduğum evde içemezsin izin vermem dedim. O zamanlarda koyu Yeşilaycıydım. Sigara içen dayılarıma kızardım sigara içerlerken sürekli rahatsız ederdim. Sigarayı bırakmalarına fayda sağlayacak araştırmalar yapar broşürler toplardım. Zorladı, içeceğim dedi. İkna oldum. Ama çok korkuyordum. İçerde ailem oturuyordu koku onlara gidebilirdi. Elime oda kokusu aldım. Kuzenim sigara içtikçe ben oda kokusunu sıkıyordum. Şişeyi yarıdan yarıya boşaltmıştım korkudan. Bir müddet sonra sigarayı söndürdü. Bir zaman sonra tekrar içmek istedi. Bu sefer dedim ki burada dövüşeceğiz kim kazanırsa dediği olacak dedim. Birden altalta üstüste olduk kavga etmeye başladık. O hışımla paketini avucuma alıp sıktım camdan dışarı attım. Kavga bitmişti. Kuzenim gitmişti. Annemle ablam odama girdi burası ne biçim kokuyor dedi. Korkmaya başlamıştım. Burası sigara kokuyor sigara mı içtiniz dediler. Elimi kokladı annem paketi sıktığım için elime koku sinmişti. Ağlamaya başladım. “yemin ederim ben içmedim kuzenim içti.” dedim olayları anlattım annem bana güvendi, sarıldı. İlk kez sigaraya bu kadar yakınlaşmıştım. Bu evrede başlamamıştım ama.
Lise ikinci sınıftaydım. Aklı beş karış havada, kimlik bunalımı yaşayan, herkesin dediğine evet diyen bir çocuktum. Hayır kelimesi ömrümde ağzımdan çıkmamış her şeyi merak eden bir çocuk... O yıllarda, eskiden ilkolda gayet samimi olduğum sonraları ara ara gördüğüm bir arkadaşım vardı. Bir gün sohbet ederken Emirhan ben sigara içeceğim gizli bir yere gidelim dedi. Şok olmuştum benim için çok büyük bir şeydi. Bir akranınım sigara içmesine hiç alışık değildim. Gittik bir köşeye o çıkardı bir dal sigara ve gayet profesyonel bir şekilde içmeye başladı. Bana hayatımı baştan başa değiştirecek o soruyu sordu. “ikram etmemi ister misin?” çocukluk aklı bir şeyden geri kalmama psikolojisi ile eskilerde o aktivistliğimi unutup “ver lan neymiş bu bakalım” dedim. Elime o dalı aldım. Birden korkmaya başladım. Ailem ne diyecek ya kokuyu alırlarsa? Annem beni gene o terliklerini çıkarıp döver mi? Sorular aklımda hızlı hızlı geçiyordu. Ancak bu sorular heyecana dönüştü çakmağın ucundaki alev haline aldı. Sigara yanmıştı, geri dönüşü yoktu. İçmeyi de bilmiyordum tabi ama erkekliğe bok sürdürmemek için soramıyordum da ağzıma alıp alıp bırakıyordum. Dumanı içime çekmeyi beceremiyordum. Sigara bitip, “şimdi ne yapacağız annem beni öldürecek” sorusunu arkadaşıma yönelttim. “korkma dedi ben halledeceğim.” Sanki zil zurna sarhoşuz da onu ailemizden saklayacakmışız gibi ağzımıza naneli şeker aldık. Uzun uzun tişörtlerimizi çıkarıp silkeledik. Zincir markette satılan parfümlerin testerlerini üzerimize sıktık. Bunları sadece bir dal sigara için yaptık. Eve girdim öylelikle. Çok heyecanlıydım büyük bir suç işlemiştim. Sanki bu yazıyı odamda elimde sigara olmadan yazıyormuşum gibi tir tir titriyordum. Koşa koşa banyoya girdim kıyafetlerimi kirliye attım, duşa girdim dişlerimi fırçaladım. Ama heyecanım geçmemişti. Ablam hiç yapmayacağı şeyi yapıp odama girip benimle sohbet etmek istemişti. Gözünün içine bakıyordum “git artık ne olur git” sesleri beynimde yankılanıyordu. Bana nedense birden sarıldı. Ne olduysa o zaman oldu. O şaşırma nidası geldi. “Hiii sen sigara mı içtin?” Yıkılmıştım. Kendimi ona uzun uzun anlattım ama bir kere bu haltı yemiştim. Sözler, yeminler ikna ettim bir daha içmeyecektim. Annem babam öğrenmemiş mutluydum.
Aylar geçti o olay unutuldu. Yine lisedeyim. Hiç arkadaşım yoktu. Sıramda yalnız otururdum, tenefüslerde yalnız vakit geçirirdim. Akşam eve yalnız yürürdüm. Ders sormaya bile arkadaşım yoktu. Sanırım beni kimse sevmezdi. Gerçi ben de onları sevmezdim. Sonra bir şekilde bir arkadaş edinmiştim. Nasıl olduğu hakkında bugün en ufak bir fikrim yok. Samimi olmuştuk. Birbirimizle iyi vakit geçiriyorduk. Ailem o arkadaşımı hiç sevmezdi ama nedenini bilmiyordum. İçleri bir şekilde ısınmamıştı. Gene bir gün o arkadaşımla dışarı çıktık o zamanlar kafeler artmaya başlamış yavaş yavaş bir kültür oluşmaya başlamıştı. Çay ile alakalı edebiyat dergilerinde afilli sözler yazılılıyor Facebook'ta demli çay fotoğrafları altında “çaysız ömür susuz çöle benzer” sözleri yayınlanıyordu. Kafede oturup çay içiyorduk. Birden o sahne yeniden belirdi. Arkadaşım cebinden sigara çıkardı. Sormadan sanki bir refleksmiş gibi yaktı içmeye başladı. “Sen sigara içiyor muydun?” dedim. “Evet istersen sana da vereyim” dedi. Aklımdan hiç içmek gelmiyordu. Ama ne hikmetse elimi uzatmıştım. İki parmağım arasına beceriksizce tutup ağzıma götürmüş yakmıştım. Bu arkadaşım öncekine nazaran acemiliğimi anlamış bana sigara içmenin inceliklerini oracıkta kısa bir ders olarak öğretmişti. Bu sefer içime çektiğim için aldığım her duman başımı döndürüyordu. Gözlerime dumanlar kaçıp gözlerimi yaşartıyordu. İyice yaş sümük içerisinde o dalı bitirdim. Ayağa kalktığımda baya baya sendeliyordum. Keyiflenmiştim. Ama korku yeniden belirmişti. Bu sefer umarsızdım nedense. Kafaya takmamıştım. Eve gittim korktuğum bu sefer başıma gelmemişti. Bir şekilde gizlemiştim kendimi. Ama sigara kokusu genzime yapışmıştı. Şimdilerde çok sık içtiğim için mi bilmiyorum öyle bir tad yok. O zamanlar bir daha mı içsem diye sürekli düşünüyordum. Ancak aklıma hiç yalnız başıma paket alayım da içeyim hiç gelmemişti. Sanırım bunda annemin terliği büyük bir etmendi. O arkadaşımla görüştüğümüzde ondan bazen sigara alıyordum bazen almıyordum. Kendime “ben bağımlı değilim ki ara sıra takılıyorum” diyordum. Zira okul arkadaşlarım okulun tuvaletlerinde içerlerdi okuldan çıkar çıkmaz yakarlardı. Ben gayet bu isteği kontrol altına almıştım kendimce.
Üniversitedeydim yaşım on sekiz olmuştu. Evden uzaktaydım. Netice itibariyle serbesttim yani. Bir kız arkadaşım vardı. Kendisine deli gibi aşıktım. Ağzından çıkan her söz emir telakki ediyordu bana. Bir gün yine kafasını yana eğip “çok merak ediyorum tekelden bir sigara alsana deneyelim” dedi. Koştur koştur gittim aklımca en zararsız en hafif sigarayı aldım. Kendisiyle karşılıklı birer dal içtik. Çok hoşuma gitmişti. Evden uzakta olduğum için de korku yoktu. Kendisi astım olduğu için daha fazla içmedi. Paket bende kaldı. Ben devamını getirdim. Sonra bir paket daha aldım. Bir paket daha... Artık resmi olarak bağımlıydım. Kendisinin bir arkadaşı o zamanlar piyasada olan mentollü sigarasından ikram ederdi bu sefer kendime uygun sigarayı da bulmuştum. İnternette resim paylaşırken sigara paketini saklardım. Eve dönerken terminale gitmeden önce dişlerimi fırçalar duşumu alır paketi yurda bırakır öyle otobüse biner ilginç şekilde İstanbul'da aklıma hiç sigara gelmeden cumartesi pazarı geçirdim. Montuma sinen sigara kokusunu alan aileme “arkadaşlarım içiyor üzerime sinmiştir” derdim. Bursa'ya dönerken terminalde paket alırdım. Böylelikle tam bir yıl geçmişti. Bir gün kız arkadaşım o kara haberi vermişti bana “senden ayrılıyorum.” demişti. Bu haber ile elimde olan tek sığınağım sigara kalmıştı. Elbette aklı başında olan bir insan için bu gerçek bir sığınak değildi. Çözümü onda bulmuştum. Yurt odasında geceleri arkadaşlarım uyurken yasak olmasına rağmen yangın alarmını sökmüş sigaraların birini yakıp birini söndürüyordum. O dönemler aşağı yukarı günde üç ya da dört paket içiyordum. Çünkü vaktim boldu. Zaten genelde dört saate yakın uyuyordum uyku haricinde tüm gün elimde sigara vardı. Yatakta, yemek yerken, tuvalette, duş alırken... Arkadaşlarımın arasında lakabım küllük olmuştu. Leş gibi kokuyordum dişlerim de sapsarı olmuştu. İstanbul'a da türlü bahanelerle gitmiyordum çünkü sigara içemeyecektim. Kız arkadaşım hayatımın merkezindeydi o boşluğu sigara ile dolduruyordum. Bu hal iki üç ay sürmüştü.
Nefesim çok düzensizleşmiş oldukça da kilo vermiştim. Biraz akıl kırıntısı kalmış olacak ki böyle gitmez dedim. Önce günde iki pakete ardından bir pakete ondan sonra da yarım pakete kadar düşürdüm.
İçtiğim sigara markalarına çok bağlıydım. Uzun müddet boyunca aynı markayı içiyordum. Sonra tipik öğrenci parasızlığı ile tütün içmeye başladım. Hayatımda aldığım en iğrenç karardı. Sabahları uyandığımda boğazıma sanki çökmüşler de konuşamıyormuşum gibiydi. Daha sonraları değişik markalar denedim. En sonunda uzun sigaranın beni tatmin ettiğini bana iki sigara arasında en uzun süreyi sağladığına kâni oldum. En çok da sabah uyanır uyanmaz aç karnına içilen sigaraya bayılırdım. Hala çok severim. Gözüm yarı açık yarı kapalı komodin üzerinde paket ve çakmağı el yordamıyla arardım. Hemen daha yatakta yakardım. Odam da artık her yer küldü.
Ev arkadaşım ile sigara yüzünden sürekli kavga ediyorduk. Ortak alanda içme. Odanda ortalık yerde içme. Pencerede içme. Balkonda kapıyı kapatıp iç gibi bir çok kavgalar mevcuttu. Bir gün kendisine artık bırakıyorum dedim. Böylece bırakma evresine girdim. Devletin sigara bırakma hattını aradım. Videolar seyrettim. Ama asla bırakamadım. Kendimi bıraktığıma dair kandırıyordum. Paket almıyordum ama sinyal yapıyordum. Yoldan geçerken “pardon hocam sigaran var mı acaba?” diyordum. İki sene böyle geçti. Her gün yine en az iki dal içiyordum. Sözde bırakmıştım. Ev arkadaşımdan kurtulur kurtulmaz soluğu tekel bayiisinde almıştım. Kendime ait paketimden çıkarıp yaktığımda arkasından basmıştım küfrü. Ama bir sorun vardı o sıralar okulu bırakma evresindeydim. Covid-19 patlamış o sıralarda da ben okulu bırakıyordum. İstanbul'a dönmüştüm.
Tamam artık içmeyeceğim dedim. Evde kendime meşgaleler buluyordum. Bir gün artık dayanamadım anneme dışarı çıkıyorum biraz hava alacağım diyerek soluğu tekelde aldım. Paket aldım bir kafeye oturdum. Orada en az üç saat kadar oturdum sırf sigara içeceğim eve de yakalanmayacağım diye on bardağa yakın çay içtim pakette ise üç ya da dört dal kalmıştı. Onları da çöpe atmıştım. Bana bu eylem baya gitmişti.
Kesin çözüme ihtiyacım vardı. Sorunum artık ailemin öğrenip kabullenmesiydi. Çözüm kendiliğinden geldi. Ramazan günüydü. Covid iyiden iyiye etkisini göstermişti. Sokağa çıkma yasakları başlamıştı. Bu süre içinde ben de kuzenimi kafalamış sadece iftardan sahura evin terasına çıkıp çay demleyip sahura kadar muhabbet eşliğinde sigara içiyorduk. Baya iyi gidiyordu. Gene bir sahur vakti son sigaralarımızı söndürüp evlerimize dağılmıştık. Eve girdiğimde sahur sofrası hazır şekilde görüp masadaki her zaman ki yerim olan babamın yanına oturmuştum. Babamdan “üff leş gibi sigara kokuyorsun” lafı gelmişti. Bu sefer inkar etmedim sadece suratıma aptal bir ifade takındım. Güldü “bok iç pezevenk” dedi. Artık resmi olarak ailem de biliyordu. Üzerinde fazla konuşulmadı.
Askere gittim. Bir askerin tek arkadaşı sigaradır. Hiç sigara içmemiş ağzına bile almamış biri bile orada bir şekilde dertlenir arkadaşından en azından bir kere “devrem bu askerlik bitmeyecek bir sigaran var mı be” der. Acemi birliğinde yanaşık düzen eğitimleri arasında mola verilir herkes yere bağdaş kurar bölükten sorumlu komutan “yak” diye emir verir ardından “çek” emri gelir daha sonra “bırak” emri ile seremoni sona ererdi. Zaten en çok müsamaha sigaraya verilirdi. Komutanlar bir iş verdiğinde senin elinde ne iş olursa olsun bırak gel derlerken eğer elinde sigara varsa “sigaranı iç gel” derlerdi.
Şimdilerde yaklaşık on iki senedir yanan dostumla hala beraberiz. Şimdilerde yukarda anlattığım gibi büyük olaylar olmuyor laletain bir olay gibi çıkarıp paketten hızlıca yakıp ardından hızlıca ilk nefesimi alıyorum. Lanet zararlı kötü bir dostluk. Bu yazıyı yazarken tam sekiz sigara söndürdüm. Kendisinden nefret etsem de asla bırakmak istemiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder