Zaman sadece ilerlemez, duyguların içinden geçer. Akrep ile yelkovan sanki anlaşmışlar gibi tam üst üste gelirken saatim birden duruverdi. Birbirlerini seven iki sevgili gibi sımsıkı sarılıp dururken uzakta yalnız kalan saniye kolu, onları seyre daldı. Bu iki küçük mekanik parça zamana meydan okurcasına beraberler artık. Zamansızlığın tadını çıkarıyorlardı ki unuttukları bir şey var, zaman onları tekrar ayıracak! Saat ne kadar değerli ya da basit de olsa bu aşk, her saatin kalbinde yaşanıyor. Dakikalarca sohbetleri, saniye kolunun uzaktan onları izleyip kıskanması ile devam ediyor.
Saatime nazikçe bir iki defa vurduğumda bu zalim saniye kolu iki sevgiliyi ayırmaya doğru yol almaya başladı. Benim zalimliğim daha büyük olmalı ki geri kalan dakikaları kurma kolunu oynatarak düzeltmeye ve saniye koluna yardımcı olmaya devam ediyorum.
Dakikalar geçiyor ve bu iki sevgilinin araları gittikçe uzaklaşıyor. Saatin tiktak sesleri birer “beni bırakma” haykırışları kadar güçlü ve kulakları sağır eder cinsten. Her saniye onları ayırmak zorunda oluşunu kimse bilmezdi. O sadece görevini yapıyordu. Ama yarım saat sonra uzaklaşmalar dönüyor ve yakınlaşmalar geliyor. Saniye kolu telaşlanıyor. Hızla dönüp dururken elinden gelen bir şey olmayışı onu üzüyor. Elinden gelen tek şey ilerlemek. Zaman aleyhine işliyor.
Saniye kolu parlak siyah kadranın üzerinde zaferini kutlarcasına dönüp duruyorken her dakikada iki aşığın yanına gelip “sizi nasıl ayırdım ama” dercesine uğrayıp gitmesi çok daha acı. Fakat bu iki aşığın buna inat saat başı buluşup birkaç dakika olsa dahi hasret gidermeleri, insanı şu anki laçka ve saçmalaşmış, basit ilişkileri düşündürmeye sevk ediyor. Küs- barışlar, saçma kıskançlıklar. Sosyal medyada “en çok biz mutluyuz” pozları ama ekran aşağı inince çıkan basit kavgalar ile dolu ilişki. Belki de her saat, bize gerçek aşkın zamanla değil, dirençle var olduğunu hatırlatmak için tıklıyordur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder